Biraz sessizliğe ihtiyacım var bu ara..
Acı, acıyı hissediş ve acıyla yaşamaya çalışmak... İnsanın kendisini en derinlerden hissedebildiği, ötekine hissettirebildiği bir şeydir acı. İnsanı tek başınalıktan kurtaran bir gruba ait kılan acı, yalnızlığı da bir o kadar güçlü hissetirebilir.
Ağrılar, hastalıklar.. aslında insanı bu duygular altında birleştirme işini oldukça başarılı bir şekilde yaparlar. Ölen birinin ardından duyulan acı ise o toplumsal bütünselleşmeyi ne kadar yaşatsa da çokça hissedilen bireysel bir acıdan başka bir şey değildir. Bir karın ağrısı, diş ağrısı gibi varolduğunuzu hissettiren acı, ölümle sadece eksikliği hissettirir insana. Bu nedenle insanın yalnızca kendisi tarafından anlamlandırılan ve hissedilen bu acının başka bir benzeri de yoktur. Ne yazıktır ki, bu paylaşılamayan acı insana bu durumda yalnızlığını anımsatır. Büyük bir boşluk içinde salınan bir tüy misali hafif, kaygan düşüncelerle birlikte, ölen kişiyle beraber kaybedilen diğer şeylerin farkındalığı bir arada yaşanır. Zihnin bulandığı, boşluğun derinden hissedildiği, sorgulamaların yapıldığı ve en önemlisi öfkenin bir çağlayan gibi insanı sardığı o an insan için sabredilmesi güç bir "kırılma" noktasıdır. Dini ya da etnik ritüeller ölenin ardından bir vedalaşma sahnesi hazırlasada yaşanan kaybın ardından insanın kendi ölümlüğünün de rol çalması bu vedayı geciktirebilir. Veda geciktikçe bu boşluk duygusu ve öfke artar. İşte bu yaşanması geciken acı, dayanılması en zor acıdır.
Şimdi zihnimde bir kitapta okuduğum söz dolanıyor. "En katlanılabilir acı başkasının acısıdır". Evet bir başkasının ölüm acısını paylaşmak kendi kayıplarınızın ardından bir yanıyla daha kolay ama bir yanıyla da daha zordur. Hiç dişiniz ağrımasa dişi ağrıyan birini ne kadar anlayabilirdiniz? İşte başkasının acısına katlanmak sadece bu noktada daha kolaydır. Ama ya diş ağrısını biliyorsanız? Karşınızdakini kendi dişiniz ağrıdığında çektiğiniz ağrının duygusu ile anlayabilirdiniz. İşte ölen birinin ardından acı çeken birini anlamakta ancak benzer bir kaybı yaşamış olmanız ile mümkündür. O zaman bu acı, bir başkasının da acısı olmakla birlikte ortak değil ama anlaşılabilir bir acı olacaktır. Bu anlaşılabilirlik bile karşınızdaki kişinin salt acısı olmayacak kendi kayıplarınızın acısıyla yoğrulmuş bir paylaşım olacaktır.
Düşündükçe içinden çıkılamaz bir hal alıyor.. Ama bir şeyi biliyorum ki; tüm bu empatik duygulara rağmen bu gün, şu anda benim hissettiğim acı, acının gerçek sahibi için işe yaramaz bir duygudur. 19.07.2010.
Bloğuma hoşgeldin adını bilmediğim okuyucu
Yazmak oldum olası bana "çekici" gelmiştir. İnsan ardında bir şeyler bırakmak için mi yoksa yaşadıklarını unutur korkusuyla mı yazma ihtiyacı duyar bilinmez ama mağaradaki kayalardan günümüzdeki bilgisayar ekranına yazmaya kadar ilerletmiş bu işi. Bu süregelen yazma ihtiyacı bende de aynen devam ediyor. Haliyle bende kağıt kalem kullanımından dünyanın vazgeçilmezi olan blog yazılarına ilerlettim bu işi..
13 Eylül 2010 Pazartesi
Gerçekten "En katlanılabilir acı başkasının acısı mıdır?"..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder